• TÜRKİYE
  • Haber Tarihi: 14-Haziran-2017,  00:30

Yılanlar depremin habercisi olabilir!


Ege Denizi’ndeki 6.3 şiddetinde meydana gelen deprem öncesinde bölgede yılanların doğal hallerinin dışında yer üstünde sık görülmesinin, bu soğuk hayvanların depremlerin habercisi olabileceğini gündeme getirdi.

Atakan Irmak / Diriliş Postası

Türk ve Japon bilim insanları, 17 Ağustos Marmara Depremi’nden sonra deprem tanıklarını dinleyerek bir anket hazırladı. Osaka Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri öğretim üyesi Prof. Dr. Motoji İkeya ile Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ülkü Ulusoy’un hazırladığı ankette 450 tanıktan deprem öncesi belirtilere ilişkin 1026 sıra dışı olay derlendi. “Deprem Habercisi Olaylar ve Bilimsel Yorumlar” adını taşıyan araştırma, Kültür Bakanlığı tarafından yayımlandı. Araştırmaya göre, sıra dışı olayların yüzde 50’si hayvan davranışları, yüzde 32’si gökyüzü ve hava durumu, yüzde 10’u deniz ve kara, yüzde 7’si elektrikli cihazlar, yüzde 2’si ise bitkiler üzerinde gerçekleşti. Marmara Depremi öncesi ortaya çıkan sıra dışı olaylar, Kobe depremindekilerle de karşılaştırıldı. Her iki deprem öncesi yaşanan olayların tamamının aynı olduğu tespitler arasında yer aldı. Önceki gün Ege Denizi’nde meydana gelen deprem öncesinde bölgede doğal hallerinden farklı olarak çok sayıda yılan görüldü.

DENİZLİ’DE 20 GÜNDE 35 YILAN İHBARI!

Denizli’de geçen hafta etkili olan sağanak yağışın ardından, çok sayıda yılan şehir merkezine kadar sürüklenerek geldi. Belediyeye 20 günde 35 kez yılan ihbarı yapıldı. İtfaiye ekipleri tarafından toplanan yılanlara zarar verilmeden tekrar doğal yaşam alanlarına bırakıldı. Daha önce de birçok kez sel baskını ile karşılaşan şehirde bu kez yüzlerce yılanın yeryüzüne çıkması, “Acaba yılanlar deprem riskinden dolayı mı yüzeye çıktılar?” sorusunu akıllara getirdi. Düzce’de ise çiftçilerin korkulu rüyası haline gelen yılanlar, özellikle tarla ve yol kenarlarında sık sık görülmeye başladı. Vatandaşlar yılanların geçen yıla göre daha fazla görüldüğünü ifade ettiler. Çanakkale ve Uşak’ta ortaya çıkan yaklaşık 3.5 metre uzunluğundaki yılanlar da görenlere korku dolu anlar yaşattı. İtfaiye ekiplerine yapılan ihbarın ardından yılanların doğal yaşam alanlarına bırakılması sağlandı.

ÇİNLİLER YILANLARI 24 SAAT GÖZLÜYOR

Çin’de bilim adamlarının, yılan çiftliklerine yerleştirdikleri kameralarla 24 saat gözlem yaptığı tespit edildi. Bilim adamları, depremleri önceden tahmin etmek için yeni bir yol keşfetti. Nanning bölgesindeki deprem bürosunda çalışan uzmanlar, bir depremi meydana gelmeden 5 gün önceden hissedebilme yeteneğine sahip olduklarını söyledikleri yılanları gözleyerek olası depremlere karşı önlem almaya başladı.

Bir yılan çiftliğine yerleştirdikleri kamerayla yılanların hareketlerini 24 saat izlediklerini belirten uzmanlar, depremin yaklaştığını hisseden yılanların olağandışı davranışlar sergilediğini söyledi. Deprem Merkezi Direktörü Jiang Weisong konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Tüm dünyadaki hayvanlar içinde depreme en duyarlı yaratık yılandır. Deprem olacağını hisseden yılanlar, mevsim kış olsa da yuvalarından çıkar. Eğer gelen büyük bir depremse kaçmak için duvarlara çarparlar. Yılan yuvalarının üstüne kamera yerleştirerek deprem tahmin yetimizi geliştirdik. Bu sistem daha sonra ülkenin başka bölümlerinde de kullanılabilir.”

Posta Gazetesi (31 Mart 2009)

Bingöl Gazetesi (29 Mart 2005)

SÜLÜK (TARBASAN) GÖLÜNDE NE OLDU?

Yazar Adı: Fahri ALİMOĞLU
Yazar İletişim: fahrialimoglu@yahoo.com

 

Geçen hafta “olağanüstü bir olay” yaşandı Bingöl’de.
Akarı ve gideri olmayan “Sülük (Tarbasan) Gölü’nde yaşam bitti.”

 

Gazeteler ve televizyonlar olayı “Sülük Gölü’nde binlerce balık öldü” şeklinde verdiler. Ama aslında Sülük Gölü’nde sadece balıklar ölmedi. “Yaşayan her türlü su canlısı öldü.” Kaplumbağa, yengeç, kurbağa ne varsa, gölü kendisine yaşam alanı olarak seçmiş hiçbir canlı kalmadı gölde. Şimdi içinde hiçbir hayat belirtisi olmayan bir su birikintisinden başka bir şey değil o göl.

 

Gazete ve televizyonlara göre, “gölün donması” yüzünden balıkların oksijensiz kalması neden olmuştu ölümlere. Hem yerel gazetelerimiz hem NTV haberi böyle duyurdular. İlk okuduğumda açıklamanın saçmalığı karşısında, akıl dağıtılırken kömürlüğe saklanmış ve bu yüzden nasiplenmemiş birilerinin bu açıklamayı yaptığını düşündüm. Çünkü iliklerimize kadar bizleri donduran kış mevsiminde donmayan, ölmeyen balıkların bahar mevsiminde donarak oksijensizlikten öldüğünü iddia etmek gerçekten akıllı adam işi değildi.

 

Tutar yanı olmayan bu açıklamanın yerine gerçeğin ne olduğunun bir şekilde açıklanacağını umarak bekledim. Kamuoyunun gözünden kaçmayacağını ve doğanın insanlara verdiği bu önemli uyarıyı şehrin bilimsel argümanlarla olmasa bile dedikodu bazında da olsa konuşmaya başlayacağını düşünerek bekledim. Tık yok.

 

Kimseden ses seda yok. Ne konuşan var, ne de açıklamanın üzerindeki eblehlik yaftasını kaldıran var. Şehirde can sıkıcı bir sessizlik var sadece.

Oysa balıklar ve diğer canlılar gölün donması yüzünden ölmedi. Gölün donması yüzünden ölmez de zaten.
“Gölde yaşamı bitiren şey, yeraltından göle karışan zehirli gazlardan başka bir şey değil.” Özellikle metan gazı ile birlikte yer altındaki hareketliliğin ortaya çıkardığı tüm diğer gazlar gölün suyunu zehirleyerek tüm canlıları yok etti.

 

“Gerçeğin bu olduğunu, bilmesi gereken herkes biliyor.” Ancak kamuoyunda kimseyi ilgilendirmeyen bu bilgi, içinde inanılmaz bir uyarı barındırıyor. Yüzyılların deneyimlerinden yararlanarak doğa olaylarını gözlemleyenlerin vardığı sonuç hiç de flu değil. Beklenmedik balık ölümleri ve hele bu tür göllerde yaşamın bitmesi çok açık seçik ve net bir biçimde depremin habercisi olarak kabul ediliyor.

 

Deprem öncesi sıra dışı doğa olaylarını gözlemleyenlerin gözünden kaçmayacak olan bu gelişmenin ülkede yankı bulmaması da şehir olarak ne kadar önemsiz olduğumuzu bir kez daha ispattan başka bir işe yaramadı.

Bu yüzden balık ölümlerinin nedenlerine ilişkin bilimsel verilerin bir an önce yayınlanarak ülke kamuoyunda tartışmaya açılması gerektiğine inanıyorum.

DEPREM HABERCİSİ SIRA DIŞI DOĞA OLAYLARI

Kimse depremin ne zaman olacağını bilmiyor en azından henüz bilmiyor. “Ama doğa ve insan doğası anlayana bunun işaretlerini önceden veriyor.” Çevresindeki her şeyi gözlemleyen insanların bu işaretleri algılaması pekala mümkün.
İnsan üzerinde, iştahsızlık, mide bulantısı, kusma, burun kanaması, baş dönmesi, sinir bozukluğu, tansiyon yüksekliği, kalp rahatsızlığı, esneme ve beni en çok ilgilendiren bölümü olarak “alışılmışın dışında uyuma isteği” gibi etkileri olabiliyor gelen depremin. Neden uyku bölümünün beni ilgilendirdiğine gelince son 15 yılda ilk kez gece 12’den önce dayanılmaz bir uyuma isteği ile hatta eşimin tanımlaması ile tam bir ölüm uykusuna yattığım gecenin 30 Nisan’ı 1 Mayıs’a bağlayan deprem gecesi olması yeterli nedendir diye düşünüyorum.
Kısacası deprem bir şekilde geleceğini haber veriyor. Aslolan işaretleri okuyabilmekte. İşte Kültür Bakanlığı Yayınlarında çıkan Ülkü Ulusoy – Motoji Ikeya’nın “Deprem Habercisi Olaylar ve Bilimsel Yorumlar” isimli kitabından alınmış bazı işaretler. Elbette bunların her biri tek başına her zaman görülebilir ve kendi başlarına deprem habercisi olma özelliği taşımazlar. Ancak bir çok işaretin aynı zamanda bir araya gelmesi ve bunun gözlemlenmesi bilimsel olarak deprem habercisi kabul edilebilir. Bu yüzden yaşadığımız çevreye biraz daha dikkatli bakmamız ve belki de gözlemlediğimiz sıra dışı doğa olaylarını bir veri bankasında toplamamız gerekiyor. Mesela bir internet sitesinde bunu yapabiliriz.

“Deprem öncesi hayvanlarda görülen belirtiler;”
Köpek: Çok yüksek sesle, uluma ve ağlama, havlayarak sahibini bina dışına çıkarma, bir şey yememe, tek doğrultuda koşturup geri dönme, toprağı kazma, göğe bakma, yeri dinleme, sahibini ısırma, ortadan kaybolma, kümeleşme.
Kedi: Evi terk etme, ortadan kaybolma, huzursuz ve hazince ağlama, yavrusunu bina dışına taşıma, tırmanma, karın üzeri yerde sürünme, sahibinin kucağından inmeme, sahibini ısırma, yemek yememe. Kutu ya da çöp bidonu içine atlama. Top gibi sıkışıp, şiddetle titreme.
Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektro magnetik ışınlardan etkilenmeye başlarlar.
Koyun: Hazince meleme, kümeleşme.
İnek: Böğürme, kümeleşme, tek doğrultuda dizilme, otlaktan ahıra dönmemekte ısrar, sağılırken saldırganlaşma, sahibine yakın durma isteği.
At, eşek, inek: Tepinme, horuldama, sıçrama, çiftlikten kaçma. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isteme. Tepelere doğru koşma.
Yarasa: Dinlenmeksizin daire çizerek uçmak.
Tavşan ve fare: Yapıların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar. Yere inmek istemezler.
Horoz: Zamansız ötme, tek doğrultuda yukarı doğru sıçrama, telaşla çığlık atma, çırpınma.
Muhabbet Kuşu: Yüksek sesle ötme, çırpınma, gece bile uçma ve yürüme, yememe, neşeli ötmeme.
Karga: Garip bir şekilde bağırma, pencerelere ve arabaların metalik kısımlarına pike yapma, hava sıcak olmasına rağmen çatılarda kümeleşme.
Kırlangıç: Dinlenmeksizin dairesel olarak uçma, göç zamanı olmamasına rağmen tek doğrultuda göç.
Balıklar: Göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler. Yılan balıkları ortadan kaybolur. Balıklar nedensiz bir şekilde ölürler.
Kertenkele: Evleri istila etme.
Yılan: Toprak altında çıkarak yeryüzünde kümeleşme.
Kurbağa: Neşeli ötmeme, doğal ıslak ortamlarından taş üstüne ya da kuru otlara çekilme, evlere kadar tırmanıp, camlara yapışma.
Sivrisinek: Ortadan kaybolma ya da aşırı çoğalma.
Sinek: Ortadan kaybolma, insanlara yapışma ve saldırgan biçimde ısırma, dönerek uçma ve vızıldama.
Arı: İnsanları saldırarak sokma, vızıldama.
Karınca: Yavrularıyla birlikte yuvayı terk etme ve ağaçlara tırmanma, evleri istila.
Örümcek: Evleri istila.
Çekirge: Hiç ötmeme, kümeleşme.
Hamam böceği: Üst kat evlere kadar çıkarak pencerelerde kümeleşme.
Yer solucanları: Ev içlerine girme.

“Gökyüzü ve Atmosferdeki Anormallikler”
Işıma: Depremden hemen önce başlayıp deprem anına kadar görülen kırmızı, mavi ve yeşil renkli ışımalardır.
Sis: Depremden birkaç saat önce siyah – gri renkle başlayıp deprem sırasında aniden bastıran yoğun şekilde sis.
Bulut: Depremden bir ile 12 saat önce görülebilen çizgiler halinde dizilmiş bulutlar (Kenarları taras taras, saçaklı görünüşlü).
Gökyüzü: Kızıl, pembe, kırmızı, turuncu renkli gökyüzü 7’den büyük depremden bir iki ay önce, 4 büyüklüğündeki depremlerden ise 7 – 8 gün önce görülebiliyor.
Ay: Sönmüş ya da kırmızı renkli ay depremden bir gün önce ortaya çıkabiliyor.
Yıldız: Yere çok yakın, çok sayıda ve çok parlak yıldızlar depremden bir gün önce ortaya çıkıyor.
Rüzgar: Aniden çıkan, çok şiddetli esen, yazın bile üşüten rüzgar depremden 10 – 12 saat önce ortaya çıkıp bir kaç dakika kala bitebiliyor.
Hava: Uzun süren aşırı sıcak, nemli, yağmursuz, rüzgarsız ve çok sıkıcı havalar.

“Yer Altı Suları Değişimleri”
Su Verimi: 1 ile 4 litrelik verim artışı olur.
Basınç Artışı: Su basıncında 1-1.5 barlık artış olur.
Su Sıcaklığı: Olağan sıcaklığın 1-2 derece üzerinde ısınır.
Yeni Kaynak: 1 ile 2 hafta öncesinden yeni kaynak oluşur ya da var olan kaynak kuruyabilir.
Su Gazları: Karbondioksit, metan ve radon gazı içeriği artar.
Su Tadı: Su acılaşır ya da tatlılaşır.
Suda Koku: Çürük yumurta ve kükürt kokusu gelir.
Su Kimyası: İletkenlik, radon, cıva, helyum, karbondioksit artışı gözlenir.
Kabarcıklar: Su içinde hava kabarcıkları oluşur.
Dere Suları: Kesilir, kurur ya da çoğalır.

“Ev Aletlerinde Görülen Aksamalar”
Kuvars saat: Şaşırtıcı bir biçimde normalden ileri ya da geri kalması.
Floresan Lamba: Depremden birkaç dakika önce ani voltaj düşüklüğü nedeniyle sönükleşme ya da ani parlama.
Telsiz: Parazitleşmeler nedeniyle konuşmaların dinlenememesi.
Telefon: Depremden birkaç dakika öncesinde telefonun kendiliğinden çalması.
Cep telefonu: Ani şarj bitmesi, tarihinde, saatinde değişmeler. Depremden birkaç dakika öncesinde cep telefonu üzerindeki küçük renkli lambaların, yanıp sönme frekansının değişimi, deprem sırasında ışık yayması.
Oto teybi: Hafıza karışıklığı, kanal atlama.
Radyo: Parazitleşme, kendiliğinden kanal karışıklığı, yankılanma.
Televizyon: Depremden günler önce başlayan parazitleşme, kendiliğinden kanal atlama, ses şiddetinin kendiliğinden yükselip alçalması, uzaktan kumanda aletinin çalışmaması.
Video: Kapalı olmasına rağmen kendiliğinden açılıp kapanma.
Buzdolabı: Normalden çok sessiz çalışırken garip sesler çıkarma.
Pusulalar: Kendiliğinden ani sapmalar.

“Son 2 Saat Belirtileri”
Çevre Dinlenmesi: Doğada tam bir sessizlik. Hayvan sesleri olmayacak. Uğultu kesin değil ama olabilir.
Gökyüzü İzlenmesi: Gök cisimlerinin yakınlığı, gökte ya da yerde mavi, sarı alev topları.
Karıncaların banyo ve wc.lere hücumu ve bir zincir halinde yukarılara, çatıya doğru tırmanmaları. M 7 üstü beklendiğinde % 90’ının kendiliklerinden ölümü.
Deprem Sisi: Bildiğimiz sis görüntüsü.
Mıknatısların Düşmesi: (M7 civarındakilerde) Genelde büyükçe bir mıknatıs buzdolabına yapıştırılarak bu gözlem yapılır.
Fön Çekilememesi: En ilginç olan belirtilerden biri bu. Kadınların saçlarının aşırı elektriklenmesi nedeni ile fön çekilememesi de belirti olarak kabul ediliyor.

Dr. İnci Haznedaroğlu Erkin
Bu stres başka stres! Jeopatik Stres

Merhaba sevgili okuyucu, şeker gibi bir bayram geçirmeniz dileğiyle elleriniz ve gözlerinizle buluştuk gene.
Bu yazıya başladığım gün, 17 Ekim’de İzmir beşik gibi sallanmakta idi.
Konu ile ilgili bilim adamları TV’lerde ellerinde fay hatlarının haritaları ile bilinenleri tekrarlamakta,
“Daha büyük deprem olur da diyemeyiz, olmaz da diyemeyiz“ söylemleri vermekte idiler. Ben en çok bir profesörümüzün “Ege Bölgesi’nin yaşlı fayları tekrar canlandılar ve sismik faaliyet göstermeye başladılar” sözünden etkilendim. Faylarımız Anti-Aging modasına uymuş besbelli. Etkin ve de yetkin ağızlardan halkı tatmin edici açıklamalar yapılamadı, telefonlar kilitlendi, insanlar geceyi dışarıda geçirdi. “Evinize güveniyor iseniz, içeri girin“ diye beyanatlar verildi. İyi de hangimiz temelden itibaren evinin yapımı ve projesi hakkında tam bilgi sahibi? Nasıl bileceğiz evimize güvenip güvenemeyeceğimizi? Ya temelin, kolonların, kirişlerin ihanetine uğrar isek?
Ekim sayımızda, Geopathic Stress-Jeopatik Stres- ile devam edeceğimi sizlere duyurmuştum. Yani olan depremin benim bu yazıyı yazmamla bir ilgisi yoktur, rastlantıdır sadece.
Jeopatik Stres tanımı ilk olarak 1930 yılında George Lakhovsky tarafından kullanılmış, çok yakın zamana dek kuşkucu bilimsel çevrelerde ise hiç de hoş karşılanmamış, pesudoscience yani yalancı bilim gözüyle bakılmıştır.

Teori temelde, dünyanın iç kısmının normalde saniyede 8 hertz-siklus-olan salınımının (titreşiminin) yeraltı suları, değişik elektromanyetik alan etkileri gibi değişiklikler nedeni ile hızlandığında canlı organizmalarda oluşan değişikliklere dayanır.
Yerin 60-150 metre altındaki bir su damarının yaratacağı stres yolları –ley lines- saniyede 250 hertzlik salınımlara dahi neden olabilir.
1985 yılında Dr. Veronika Karstens (Eski Federal Almanya Başkanı, politikacı Karl Karstens’in eşi), dünya çapında 700 kanser hastasının ilave hiç bir terapi almadan, sadece Jeopatik Stres olmadığı kanıtlanmış yerlere yataklarının yerleştirilmesi ile sağlıklarını kazandığına dair bir çalışma yayınladı.
Jeopatik Stres, dünyamızda hemen her yerde doğal olarak vardır. İnsanoğlunun yarattığı, yüksek gerilim hatları, baz istasyonları, TV yayınları, demiryolları, büyük binalar, maden çalışmaları bu stresi besler ve körükler. Güneş yüzeyinde oluşan, güneş lekesi dediğimiz manyetik fırtınaların ve patlamaların da dünyamızdaki manyetik alanları etkilediğini biliyoruz.
Güneş lekelerinin çoğaldığı dönemlerde kalp krizlerinin arttığı, cinayetlerin, savaşların felaketlerin oluştuğu araştırmacılar tarafından da yazılmaktadır.
Uzun zaman bu stresle karşı karşıya kalır isek enerji bedenimizde ve daha sonra fizik bedenimizde problemler yaşamaya başlarız. Yani, uyuduğumuz yer, çalışma masamızın olduğu yer gibi uzun zaman geçirdiğimiz yerlerde, Jeopatik Stres nedeni ile titreşimler yüksek ise, yüzde 70’ten fazlası su olan bedenlerimiz bundan etkilenir. Zaten yalnız insanlar değil, tüm canlılar, bitkiler de etkilenir.
Bu kavram aslında çok daha eskidir, adlandırmalar değişik olabiliyor. Çinlilerin geleneksel olarak uyguladığı Feng Shui’nin de ana fikri, evleri, yolları, mobilyalarımızı dünyamızın doğal enerji akışı ile uyum sağlayacak ve dengeleyecek şekilde yerleştirmektir. İsterseniz Jeopatik Stresin bizlerde yarattığı etkilere bir göz atalım.
Özellikle klasik tıp ile nedeni saptanamayan uykusuzluk, başağrıları, tansiyon yüksekliği, yatağa yattığınızda başlayan çarpıntı ve nefes darlığı, astım gibi solunum rahatsızlıkları, romatizma benzeri ağrılar, kas rahatsızlıkları hatta bağışıklık sistemi de zayıfladığı için sık hastalanmadan kansere kadar giden bulgular Jeopatik Stres ile tetiklenebilir. Dikkat ediniz, Jeopatik Stres bunlara tek başına neden olmaz, ama bir dizi olay zincirini tetikler. Örnek vermek gerekirse yataklardaki gözle gözükmeyen böcekler -mite- 250 hertz civarında titreşirler, yani Jeopatik Stres altındaki bir bedeni de çok daha kolay etkiler ve alerjik reaksiyonlara neden olabilirler. Hele eve girer girmez başağrılarınız başlıyorsa, içinizi bir sıkıntı kaplıyorsa, tatile gittiğinizde iyileşiyor ama eve döner dönmez doktorların hiç bir neden bulamadığı garip şikayetleriniz başlıyorsa, Jeopatik Stres olasılığını düşünmekte yarar var.
Yaşadığınız ortamı da gözlemlemekte yarar var; evinizde küf ile baş edemiyorsanız, çatıda, duvarlarda yosunlaşma var ise, karıncalar ve yaban arıları ile başınız dertte ise, etraftaki ağaçlarda hastalıklar çoksa, gövdelerinde çatlama varsa, çit bitkilerinde nedensiz boşluklar ve seyrek alanlar oluşuyorsa, yakınlarda su kaynakları ve kuyular var ise, ev halkında genel ve adlandırılamayan tuhaf rahatsızlıklar varsa, komşularınızda da benzer yakınmalar varsa siz muhtemelen Jeopatik Stres üstündesinizdir!
Bazı hayvanlar Jeopatik Stresten içgüdüsel olarak kaçarlar, köpek, at ve ineği buna örnek verebiliriz.
Kediler, karıncalar ve yaban arıları ise aksine Jeopatik Stres alanlarından hoşlanırlar. Evinizde kedinizin devamlı uyuduğu yerde siz fazla zaman geçirmemeye bakın.

Çocuklar da Jeopatik Stresten kolay etkileniyorlar. Yatağa gitmek istemezler, uykusuzluk çekerler, kabus gibi rüyalar ile uyanırlar, yataklarının bir kısmını hiç kullanmak istemezler yani sereserpe yatamazlar, uykuda yürüyebilirler, üşürler, sabahları yorgun ve isteksiz kalkarlar, sabahları iştahsız olurlar hatta mideleri bulanır, sinirli hatta ağlayarak yataktan kalkarlar, yatakta karın ağrıları ve kramplardan şikayetçi olurlar, kalp atım hızları dahi artar.
Fiziksel ya da psikolojik bir sağlık problemi olmadığı doktor kontrolleri ile saptanmış bir çocukta, basit bir şekilde yatağın yerini değiştirmek tüm bu belirtilere son verebilir. Bu minicik bebekler için de geçerli.
Aynı şekilde, sınıflarda da belli sıralarda oturan çocuklar bu strese maruz kalabileceğinden, oturma yerlerinin dönüşümlü olarak değiştirilmesi bir önlem olabilir.
Lakhovsky’nin icadı olan Multi Wave Osilatorler ile bu stres alanlarındaki akımları düzeltmenin de mümkün olduğunu gösteren çalışmalar var.
Jeomanyetometreler gibi sofistike cihazlar ile bu stresi ölçmek mümkün olabilir. Ancak bazan o kadar yüksek frekansta stres olabilir ki, sıradan aletler bunu hiç göstermeyebilir. (Köpek düdüğünün çıkardığı tiz sesi insan kulağının algılayamaması gibi) Gerçi özellikle Almanların yaptığı prototip ölçüm cihazları da var, ama çok pahalı ve henüz deneysel safhadalar.
İnsan bedenindeki akupunktur noktalarındaki elektriksel rezistansları ölçen elektro-dermal belirleyici cihazlar da bizlerde oluşan dengesizlikleri gösterebilir.
Enerji çalışmaları yapan ve master düzeyinde eğitimlerini tamamlayıp, bu konuda antrenmanlı olanlar da bu alanları hissedebilirler. Benincinin de bu konuda naçizane çalışmaları var ama, elbette amatör düzeyde. Hatta ellerinde çatal çubukla yeraltı su kaynaklarını bulan, ustalardan el almış kişiler de aslında Jeopatik Stresi göstermektedirler.
Yeryüzümüzde oluşan elektromanyetik değişiklikler Jeopatik Stresi artırıyor demiştik.
Peki deprem öncesi, fırtına öncesi canlılarda ne gibi değişiklikler gözleyebiliriz dersiniz?
Kültür Bakanlığı Yayınları’nca 2001 yılında yayınlanan Ülkü Ulusoy-Motoji İkeya’nın Deprem Habercisi Olaylar ve Bilimsel Yorumlar kitabından kısa ve çok özet alıntılar yaptım sizler için,

Elektromanyetik değişimler nedeniyle depremlerden önce gözlenenler:
İnsan: İştahsızlık, mide bulantısı, kusma, burun kanaması, baş dönmesi, sinir bozukluğu, tansiyon yüksekliği, kalp rahatsızlığı, esneme, uyku isteği, tabanlarda yanma, kadınlarda âdet düzensizlikleri.
Köpek: Çok yüksek sesle, uluma ve ağlama, havlayarak sahibini bina dışına çıkarma, bir şey yememe, tek doğrultuda koşturup geri dönme, toprağı kazma, göğe bakma, yeri dinleme, sahibini ısırma, ortadan kaybolma, kümeleşme.
Kedi: Evi terk etme, ortadan kaybolma, huzursuz ve hazince ağlama, yavrusunu bina dışına taşıma, tırmanma, karın üzeri yerde sürünme, sahibinin kucağından inmeme, sahibini ısırma, yemek yememe. Kutu ya da çöp bidonu içine atlama. Top gibi sıkışıp, şiddetle titreme.
Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektro magnetik değişikliklerden etkilenmeye başlarlar. Koyunlar hazin hazin meleşir ve kümeleşir.
İnekler böğürür ve kümeleşirler, tek doğrultuda dizilir, otlaktan ahıra dönmemekte ısrar ederler, sağılırken saldırganlaşıp, sahibine yakın durmak isterler.

Balıklar göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler, nedensiz bir şekilde ölürler.
Yılan balıkları ortadan kaybolur. Plajlara yengeçler doluşur. Deniz diplerindeki doğal ortamlarını terk ederek deniz ortasında yüzerler, deniz kıyısında ölü yengeç, deniz anası kümeleri görülür (ki bunların hepsi 99 depremi öncesinde Gölcük’te gözlenmişti)
Yılan: Toprak altından çıkarak yeryüzünde kümeleşme.
Karınca: Yavrularıyla birlikte yuvayı terk etme ve ağaçlara tırmanma, evleri istila.
Örümcek: Evleri istila.
Çekirge: Hiç ötmeme, kümeleşme.
Hamam böceği: Üst kat evlere kadar çıkarak pencerelerde kümeleşme.
Kuvars saat: Şaşırtıcı bir biçimde normalden ileri ya da geri kalması.
Cep telefonu: Ani şarj bitmesi, tarihinde, saatinde değişmeler. Depremden birkaç dakika öncesinde cep telefonu üzerindeki küçük renkli lambaların, yanıp sönmesi…
Pusulalar: Kendiliğinden ani sapmalar.
Televizyon: Depremden günler önce başlayan parazitlenme, kendiliğinden kanal atlama, ses şiddetinin kendiliğinden yükselip alçalması, uzaktan kumanda aletinin çalışmaması.
Radyo: kanallar karışabilir, parazitlenme olur.
(16 Ağustos 1999‘da Gölcük’te devir teslim töreni için düzenlenen törende elektronik ekipmanda da pekçok arıza olmuş, uzaktan kumandalar kendi kendine çalışmış, amfiler patlamıştı)
Sevgili okuyucu, yerim de dar değil ama bu ay da ancak bu kadar oynayabildim!
Yer ve yürek sarsıntısız günler dileklerimle hoş kalınız.

KÜÇÜK GÖRKEM’İN “ERKEN UYARILARI”, AİLESİNİ HAYRETE DÜŞÜRDÜ
Doğadaki birçok değişimin yanında, özellikle kadın ve çocukların birtakım belirtilerle “deprem habercisi” olabileceklerini bilim adamları da söylüyor. İşte son depremlerde Seferihisar ve Urla’da bulunan Sözkesen ailesinin yaşadıkları;

İzmir ve çevresinde 17 Ekim den itibaren yaşanan deprem serisinde inşaat ustası Ayhan Sözkesen ve ailesi ilginç bir olaya tanık oldu. Gece 00:45 ‘de 5.9 şiddetinde yaşanan depremden 15 dakika önce 15 aylık bebek Görkem Sözkesen, deprem olacağını bildirmek istercesine adeta çırpındı. Küçük Görkem, farklı zamanlardaki üç büyük sarsıntı öncesinde, birbirine benzer tipik davranışlar sergiledi. Ayhan Sözkesen yaşadıklarını şöyle anlattı;

“O gece ailecek, bir akrabamızın evinde misafirdik. Salonda hep birlikte otururken, henüz konuşmasını bilmeyen 15 aylık oğlum Görkem, garip hareketler yapmaya başladı. Olduğu yerde tepiniyor, iki eliyle yere vuruyordu. Parmaklarıyla bir kapıyı bir yeri gösteriyordu bize. Bizim ilgilenmediğimizi düşününce, elbiselerimizden çekiştirip kapıya doğru götürmeye çalıştı. Sonuç alamayınca oturup ağlıyor, parmaklarıyla yeri işaret ediyordu.”

 

Ayhan Sözkesen, ilk önce bebeğin gezmeye gitmek istediğini düşündüklerini, ancak genelde o saatlerde uykuda olan Görkem’in, daha önce gezmeye gitmek için bir çaba harcamadığını da bilerek; birbirlerine “yoksa çocuğun bir bildiği mi var” diye sorduklarını, yine de evden dışarı çıkmadıklarını anlattı.

“…Aradan bir kaç dakika geçtikten sonra, 5.9’luk depremle sarsıldık ve Görkem’i dinlemediğimize pişman olduk…8:45 deki ilk deprem öncesinde de şiddetli bir şekilde ağladığını eşim bana söyledi. Daha sonra öğleyin 12:45 de gerçekleşen depremden 10 dakika kadar önce de, çantasını dış kapıya kadar sürüklemiş, sonra yanımıza gelip, o tipik hareketini yapmıştı.”

Ayhan Sözkesen’in tarif ettiğine göre küçük Görkem, daha önce hiç yapmadığı, kimsede görmediği tipik bir davranışı, her güçlü deprem öncesinde tekrar etmiş. Bu davranışları; evdekileri telaşlı bir şekilde dış kapıya doğru çağırmak, çanta, terlik gibi nesneleri kapıya doğru sürüklemek, yerlerinden kalkmaları için çekiştirmek ve ayaklarını açıp iki parmağıyla ısrarla yeri işaret edip “bu… bu…” diye seslenmek. Babası Ayhan, Görkem’in halen, sadece “baba” ve “mama” kelimelerini tanıdığını buna yeni olarak, “su” kelimesinin eklendiğinin, onu da “fu” olarak telaffuz ettiğini söylüyor.

Çekik gözleriyle çevredekilerin “Japon” diye sevdikleri küçük Görkem, şimdilerde “Rasathane Görkem” ya da “Erken uyarı uzmanı” diye anılıyor; baba Ayhan bir daha benzer bir davranış görürlerse, hemen dışarı çıkacaklarını belirtiyor.

 

İnternette yaptığımız araştırmalarda deprem öncesinin doğa ve insanlar üzerindeki belirtileriyle ilgili aldığımız notlar ise şöyle:

  • Tokyo Üniversitesi yerbilimcilerinden Robert J. Geller’e göre eloktromanyetik anormallikler sonucu değişikliklerle kendini belli eden deprem habercileri, genellikle ”deprem olduktan sonra” fark ediliyor.

  • Deprem belirtileri üzerine Türkiye ve Japonya’da yapılan araştırmalar insanların da deprem habercisi olduğunu ortaya çıkardı. Hacettepe Üniversitesi ‘nden Doç. Dr. Ülkü Ulusoy Marmara depremini, Osaka Üniversitesi’nde görevli Prof. Motoji Ikeya da Kobe depremini yaşayan yüzlerce kişiye ulaşarak yaptıkları çalışmada benzer sonuçlara ulaştı.
    Kobe ve Marmara depremlerini yaşayanlar depremden önce uyku saatinde bebeklerin uyanıp ağladığını, depremden bir gün önce başdönmesi, kusma, bulantı, nefes almada güçlük, başağrısı, yorgunluk belirtileri fark ettikleri söyledi. Bunlara ek olarak Kobeliler, depremden önce yanaklarda soğukluk hissettiğini, rüzgar olmadığı halde yaprakların hışırdadığını, deprem merkezi civarında çevreye kötü bir koku yayıldığını ve akıl hastalarının farklı tepkiler ortaya koyduklarını anlattı. Marmara depremini yaşayanlar da bunlara ek olarak ishal, regl dönemlerinde sapma, yüksek tansiyondan şikayet etti.

 

  • Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Fizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Doç. Dr. Ülkü Ulusoy ve Japon Profesör Motoji Ikeya’nın ortaklaşa hazırladıkları “Deprem Habercisi Olaylar ve Bilimsel Yorumlar” adlı kitapta, Adapazarı, İzmit, Gölcük ile Bolu depremlerini yaşayan 450 deprem tanığından, telefon, faks ya da elektronik posta yoluyla gelen bin 26 anormal olay gözlemi derlendi.
    Depremi yaşayanların tanık oldukları garip olaylar, Prof. Dr. K. Wadatsumi tarafından Japonya’daki Kobe Depremi’nin ardından derlenen 1519 haberci durumla karşılaştırıldı.

İnsan ve hayvanları nasıl etkiliyor?

Hayvanların çoğunlukla huysuzlanma, kümeleşme ve kapalı mekanlardan uzaklaşmaya çalışma gibi tepkiler verdikleri kaydedilirken, insanların ise mide bulantısı, baş dönmesi, kusma, sinir bozukluğu ve sıkıntı gibi olaylarla karşılaştıkları ifade edildi. Gökyüzünde ışıma ve hava durumu gibi belirtiler de gözlenen anormal olaylar arasında geniş yer aldı. Sular ısınıyor mu? Marmara Depremi öncesindeki gözlemlerini aktaran tanıklar, en çok suların ısınması, denizin, taban sularının yükselmesi, aşırı derecede sıcak hava gibi olaylarla karşılaştıklarını anlatırlarken, gökyüzünde ışımalar, elektronik cihazların kendiliğinden çalışmaya başlaması, parazitlenme veya kendiliğinden kapanma gibi olayların da deprem öncesinde gözlenen deprem habercileri arasında yer aldığı kaydedildi.

 

Karıncalar dışarı çıkıyor? Tanıkların ifadeleri doğrultusunda belirlenen ve deprem habercisi olabileceği öne sürülen tepkilerden bazıları ;
İnsan: Mide bulantısı, ishal, baş dönmesi, sinir bozukluğu ve sıkıntı, regl dönemlerinde sapmalar, kusma, aşırı duygusallık ve histeri, uyuyamama, nedensiz yere uyanma.
Köpek: Uluma, yüksek sesle havlama, huzursuzluk, kümeleşme, yeri dinleme, sahibini bina dışına çıkarmaya çalışma, toprağı eşeleme, durgunlaşma, yemek yememe, ağaçlıklı bölgelere sığınma, ortadan kaybolma, insanlara yakınlaşarak güven duyma isteği.
Kedi: Ağaca, mobilyaya tırmanma, sahibinin üzerinden inmek istememe, karın üzerinde sürünme, evi terk etme, yavrusunu bina dışına çıkarmaya çalışma.
At: Kişneme, çiftlikten uzaklaşma, koşma, tepinme.
İnek: Sahibine sığınmaya çalışma, kümeleşme, saldırgan davranışlar ve huzursuzluk.
Böcekler: Karıncalarda yuvalarını terk etme, evleri istila etme, ağaçlara tırmanma, hamam böceklerinde üst katlara tırmanma, cam kenarlarında kümeleşme, evlerde görülen örümcek ve kırkayak sayısında artış, solucan ve sümüklü böceklerin yüksek yerlere çıkma isteği.
Balık: Toplu ölümler, dip balıklarında kaybolmalar, insanlara yaklaşacak kadar deniz kıyısına birikme.
Sürüngenler: Yılanların yeryüzüne çıkarak kümeleşmeleri, kurbağaların ötmemeleri ve kuru ortamlara çıkmaya çalışmaları.

Söyleşi

Metafizik Magazin (Ekim 2004, yıl 1, sayı 7)

Milliyet Gazetesi (27 Aralık 1999)

Milliyet Gazetesi (30 Ağustos 1999)

Sabah Gazetesi (24 Ağustos 1999)